Koruyucu Avukatlık - Avukat Pelin Şenol Baruh

Haberin tarihi: 28.11.2019 12:11:57

Ülkemizde hukuk sisteminden şikayeti olmayan yok gibidir. Adalet konusunda hemen herkesin söyleyecek bir sözü, dile getirecek bir sitemi vardır. Söz gelimi çocuklarımızın iyi eğitim alması için bir çok şey yapıyoruz, sağlığımız için bir çok fedakarlığa katlanıyoruz, ekonomik durumumuzu daha iyi hale getirmek için birçok bireysel araştırma yapıyoruz. Peki yaşadığımız ortamlarda adalet olması için ne yapıyoruz? 

Bir yerde adaletin olabilmesi için öncelikle orada insanların adaleti talep etmesi gerekir. Adaleti talep etmek de hak aramakla olur. Hakkınızı arayabilmeniz için öncelikle hangi haklara sahip olduğunuzu bilmeniz gerekir. Ancak çok karmaşık bir mevzuat ve devasa bir hukuk bilgisi karşısında bireysel çabalarınızla haklarınızı öğrenmek, altından kalkılamayacak kadar zordur. İşte bu zorluğu aşmanın yolu koruyucu avukatlık müessesesidir. Üstüne basa basa belirtmeliyiz ki, hakkını aramak isteyen bir kişinin koruyucu avukatlık müessesesinden yararlanmaması durumda bir öğrenilmiş çaresizlik yaşaması kaçınılmazdır.

Hayatta olduğu gibi hukukta da birçok hatanın telafisi mümkün değildir. Örneğin süresinde yapılmayan bir itirazın sonradan yapılması mümkün değildir, belgelendirilmeyen bir olayın sonradan geçmişe yönelik olarak evraka dökülmesi mümkün değildir, sözleşme yapılırken yazılmayan bir haktan yararlanmak mümkün değildir.
 
Ülkemizde maalesef bir çok hata yapıldıktan hatta haklı iken haksız konuma düşüldükten sonra avukata gelinmekte ve ne olursa olsun bir dava açması istenmektedir. Oysa daha önce yapılan hatalar hem işi içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir hem de avukatın adeta elini kolunu bağlamıştır. Böyle bir durumda kalan avukat ise mecburen hukuk içi çözümler yerine muvazaalı  çözümlere yönelmektedir. İşte bu durum hukuk sistemimizi tam bir çelişkiler yumağına dönüştürmektedir.
 
O halde hem bu sağlıksız ortamdaki risklerden korunmak için hem de yaşadığımız ortamların daha adil hale gelmesi için hukuk bilincimizi arttırmalı ve bir hukuk kültürü kazanmalıyız. Bu yapabilmemizin yolu koruyucu avukatlık hizmeti almaktan geçer. 

AVUKAT KİMDİR? AVUKATA GÜVENEBİLİR MİYİM?
Avukat kimdir? Başka bir ifadeyle avukatım benim neyim olur? Avukatın senin sırdaşındır. Avukatın seni teselli edecek dostundur. Avukatın işlerini yoluna koymanda senin en yakın yardımcındır ve avukatın senin dert ortağındır. Başına bir iş geldiğinde arayabileceğin ilk kişidir.

Her avukat, Avukatlık Kanunu gereğince sır saklama yükümlülüğü altındadır. Avukata güvenebilmemiz için yasa koyucu avukatlık kanununda avukata hassas yükümlülükler yüklemiştir ve avukat bu yükümlülükleri ihlali halinde kendisini ağır ceza mahkemesinde sanık sandalyesinde bulabilir. İşte bu yasal güvenceler avukatı güvenilir kılmaktadır. Avukat güvenilir olmak zorundadır. 

KORUYUCU AVUKATLIK
Gelişmeler zaman içinde Avukatlığı yalnızca bir savunma işlevi olmaktan da çıkarmış, hukuki ilişkilerin daha başlangıcında hukuka uygun olarak düzenlenmesi, uyuşmazlıkların önceden önlenmesi gibi önemli ve çağdaş bir yaklaşımı yani, “Koruyucu Avukatlık” yaklaşımını öne almıştır.

Avukatlardan, çıkan sorunun mahkemeye götürülmesinden değil, ticari ilişkinin mahkemeye en az intikal edecek şekilde önlemlerin alınmasında yararlanılmalıdır.

Koruyucu Avukatlık, bir   “Risk Yönetimi” olup; uyuşmazlık çıkmadan evvel hukuki yapının sağlam bir şekilde kurulmasını sağlamaya yönelik olarak yapılan avukatlık hizmetidir.
İş yaşamında risk altına girmeden muhtemel sorun ve dava ihtimallerini en aza indirgeyerek başarılı bir iş yaşamı sürdürebilmenin yolu  “Koruyucu Avukatlık” dan geçer.

ÜLKEMİZDE NE ZAMAN AVUKATA GİDİLİR?
Ülkemizde maalesef işler içinden çıkılmaz bir hale aldıktan sonra avukata gidilir. Öyle ki avukata gelindiğinde zaten bir çok hak kaybedilmiş, bir çok imkanın süresi kaçırılmış olur. Buna rağmen avukattan ne yapıp edip bir dava açması istenir. 

Bakınız bu şekilde verilen bir dava açma kararı tamamen psikolojiktir. Oysa dava açmak hukuki ve mantıki değerlendirme sonucunda başvurulacak bir yoldur.

Esas olan dava açmaya karar verdikten sonra avukata gitmek değil, avukata danışarak yapılan iş ve işlemler sonucu gerekli dayanaklar hazırlandıktan sonra dava açmaktır. Aksi halde alt yapısı olmayan bir dava açılmış olur. Bu da davayı kaybetme ve büyük zararlara uğrama riskini beraberinde getirir. Oysa bir davanın hukuki alt yapısı çok iyi hazırlanmalıdır. Davaların uzun sürmesinin en büyük nedenlerinden biri de alt yapısız ve hazırlıksız açılan davalardır. Demek ki davaların uzun sürmesi sadece bir yargı sorunu değil, aksine toplumsal bir hukuk sorunudur.
 
Eğer bir uyuşmazlık süreci başlamadan önce yasal dayanakları olan işlemler yapılırsa ve uyuşmazlık sürecinde tutarlı davranışlar sergilenirse başarılı bir dava süreci ortaya konulabilir. Yasal dayanakları olmayan gelişi güzel işlemler, tutarsız davranışlar ve çelişkili beyanlarla dolu bir dava dosyasının hızlı çözülmesini beklemek ve adil bir şekilde karara bağlanmasını beklemek en hafif ifadeyle hayalperestliktir. Kendi üzerimize düşenleri doğru bir şekilde yapmadan mahkemelerin kendi görevlerini eksiksiz bir şekilde ifa etmelerini bekleyemeyiz. Elbette yargı hizmetlerinin daha kaliteli hale getirilmesi için hakimlerin uzmanlaşması, deneyim kazanarak kürsüye çıkması gibi temel problemler vardır. Ancak bugün ülkemizdeki adalet sorunun tek sorumlusu yargı mıdır? Kesinlikle hayır, tek sorumlu yargı değildir. Adalet, sistemin tamamına hakim olması gereken bir ilkedir. Sadece mahkemeler eliyle adalet sağlanamaz.

O halde bir vatandaş olarak uyuşmazlık ihtimalinin ortaya çıktığı andan itibaren hukuki danışmanlık hizmeti almalı ve buna göre davranmalıyız. Aksi halde kendi ellerimizle davamızın uzun sürmesine, çözümsüz kalmasına yol açmış oluruz. 

Eğer sürekli uyuşmazlık çıkma ihtimali olan bir konumda bulunuyorsak, örneğin ticaretle uğraşıyorsak, organizasyon düzenliyorsak, riskli işlerle uğraşıyorsak düzenli olarak koruyucu avukatlık hizmeti almalıyız.

Avukata başvurmanın ek bir maliyet olduğunun düşünüldüğü ülkemizde; bu ek maliyete katlanmaya karar verilmeden hareket edilmekte ve bunun sonucu olarak da toplumumuzda, tacirlerin çoğu Koruyucu Avukatlık kavramını acı sonuçların ortaya çıkması ile öğrenmektedir.

Ticaretin içinde olmak, ticaretin doğuracağı hukuki sonuçları da bilmek anlamına gelmemektedir. Ne kadar tecrübeli olursa olsun bir tacirin, yasal mevzuatı ve güncel gelişmeleri bir avukat kadar biliyor ve takip ediyor olması beklenemez.

Hemen hemen her ticari konu yasal mevzuatlar çerçevesinde düzenlenmiş olmasına rağmen, çoğu zaman hazır, maktu, fotokopi ile çoğaltılan sözleşmeler kullanılmaktadır. Standart hazırlanmış sözleşmelerin, her tarafa ,her  ticari ilişkiye uygun düşmesi mümkün değildir.
Bu sözleşmeler, her zaman ihtiyacı karşılamadığı gibi, geçersiz hükümler de taşıyabilmektedirler.

Hukuki problemin doğmasından önceki aşamada avukata gitmeyi tercih etmeyen şirket, matbu bir kontratla imzaladığı kira sözleşmelerinden,   acemice yazılmış yüzbinlerce liralık sözleşmelerden, “nasıl olsa aramızda sorun çıkmaz”  mantığı ile boşa  imza atılarak düzenlenen açık senetlerden, fahiş ceza-i şartlardan  nedense tedirginlik duymamaktadırlar. 

Hukuki uyuşmazlık doğduğunda artık son çare olarak  akla gelen avukatlık mesleğinden medet uman tacir, iyice çıkmaza sürüklenen ,tamamen kaosa dönüşmüş problemin çözülmesi yönünde ve hukuki hamlelerin neredeyse imkansız hale geldiği durumda avukattan çok şey beklemektedir.
Tam da bu aşamada devreye giren avukat da hukukçu olmayan kimselerce hazırlanmış evraklar ile bir hukuk mücadelesi vermek zorundadır.

Oysa kira sözleşmesinin veya ihale sözleşmesinin hazırlanmasında  yahut boş senet düzenlenmesi konusundaki tecrübesizlik safhasında “Koruyucu Avukatlık” dan  faydalanılması durumunda; kira sözleşmesine  belki lehe  başka maddeler  yazılacak; ihale sözleşmesindeki  fahiş ceza-i şart yumuşatılacak veya boş senede imza atmanın sonuçlarını öğrenen tacir tüm bunlardan vazgeçecektir. 

Bu nedenlerle, bu tür durumlarda tacirler avukata başvurmak suretiyle bir çok hukuki sorunu en başta fark ederek önlem alma olanağı elde etmiş olurlar.

AVRUPA ve AMERİKA’DA KORUYUCU AVUKATLIK YAYGIN MIDIR?
Dünyadaki koruyucu avukatlık uygulaması ne şekildedir?
Amerika ve Avrupa ülkelerinde, Türkiye’ye göre koruyucu avukatlık daha yaygın olarak kullanılmaktadır.

Ticaretin geliştiği bütün ülkelerde ticari işletmeler avukatlarla ihtiyaç olduğunda ya da bir sorun çıktığında değil, bir sözleşmenin yapılması sırasında çalışırlar.

Ayrıca yine hukuk sistemi gelişmiş bütün ülkelerin mevzuatlarında avukatlara daha geniş çalışma alanları tanınmıştır. Örneğin Yunanistan’da tapu işlemlerini ve kira kontratlarını avukatlar olmadan yapmak mümkün değildir.

Yine bazı ülkelerin yasalarında avukat ile çalışma zorunluluğu getirilmiş ve bazı işlemlerin Avukat olmadan yapılması mümkün kılınmamıştır.

Burada bu devletlerin amaçladıkları avukatlara daha çok iş ve kazanç sağlamak değil, adliyeleri en çok meşgul eden konularda, işlemlerin avukatla yapılmasını ve böylece en az sayıda ihtilaf çıkmasını sağlamaktır. Böylece az sayıda ihtilaf çıkmakta, adliye ve hakimleri meşgul eden dosya sayısı azalmaktadır.

Özetlemek gerekirse;  Koruyucu Avukatlık şirket üzerinde hukuki koruma şemsiyesi oluşturup ihtilaflar oluşmadan evvel bir nevi koruyucu hekimlik görevi üstlenerek şirketinizin sağlam temeller ile gelişmesine ve büyümesine yardımcı olabilmektir.